Η παρουσίαση φορτώνεται. Παρακαλείστε να περιμένετε

Η παρουσίαση φορτώνεται. Παρακαλείστε να περιμένετε

ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΕΘΝΙΚΗ ΛΟΓΟΤΕΧΝΙΑ (1911-1923) Μάρω Μαυροπούλου Λέκτορας Τουρκικής Γλώσσας και Λογοτεχνίας Εθνικό και Καποδιστριακό Πανεπιστήμιο Αθηνών Τμήμα Τουρκικών.

Παρόμοιες παρουσιάσεις


Παρουσίαση με θέμα: "ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΕΘΝΙΚΗ ΛΟΓΟΤΕΧΝΙΑ (1911-1923) Μάρω Μαυροπούλου Λέκτορας Τουρκικής Γλώσσας και Λογοτεχνίας Εθνικό και Καποδιστριακό Πανεπιστήμιο Αθηνών Τμήμα Τουρκικών."— Μεταγράφημα παρουσίασης:

1 ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΕΘΝΙΚΗ ΛΟΓΟΤΕΧΝΙΑ (1911-1923) Μάρω Μαυροπούλου Λέκτορας Τουρκικής Γλώσσας και Λογοτεχνίας Εθνικό και Καποδιστριακό Πανεπιστήμιο Αθηνών Τμήμα Τουρκικών και Σύγχρονων Ασιατικών Σπουδών

2 ΣΗΜΑΝΤΙΚΑ ΓΕΓΟΝΟΤΑ ΠΟΥ ΠΡΟΕΤΟΙΜΑΣΑΝ ΤΗ ΔΗΜΙΟΥΡΓΙΑ ΤΗΣ ΕΘΝΙΚΗΣ ΛΟΓΟΤΕΧΝΙΑΣ - Κατά κύριο λόγο η Γαλλική Επανάσταση (1789) - Το Tanzimat Fermanı (Osmanlı Milliyetçisi- Dil Arınması) - H γέννηση του τουρκικού εθνικισμού (Turancılık, Ziya Gökalp, Yahya Kemal) - Η ίδρυση του Συλλόγου Türk Derneği (1908) και η έκδοση του ομώνυμου περιοδικού. - Η έκδοση του περιοδικών Genç Kalemler, Türk Yurdu Dergisi,Yeni Mecmua και Dergah Mecmuası - Şairler Derneği (1917)

3 Οθωμανισμός- Ισλαμισμός- Τουρκισμός Το 1908 άρχισαν να συγκεντρώνονται οπαδοί των ρευμάτων αυτών που σκοπός τους ήταν να δημιουργήσουν ένα κίνημα ισορροπίας έναντι του Χριστιανισμού. Το κίνημα του ισλαμισμού είχε υποστηρικτή του τον ΙΙ Abdülhamit που στόχευε στη διατήρηση της Αυτοκρατορίας και της πολιτικής ενότητας, και επομένως είχε αντισταθεί στο κίνημα του Τουρκισμού. Καλύτερος εκπρόσωπος του ισλαμιστικού ρεύματος στη λογοτεχνία θεωρείται ο Mehmet Akif.

4 Στην περίοδο 1913-1920 Στην Οθωμανική Αυτοκρατορία ήταν διάχυτη η απελπισία, η παθητικότητα και η απαισιοδοξία. Η κατάσταση αυτή άλλαξε μετά τον Πόλεμο της Ανεξαρτησίας της Τουρκίας και δημιουργήθηκε ένα νέο κλίμα που ευνόησε την ανάπτυξη κοινωνικής και εθνικής λογοτεχνίας. Η εθνική λογοτεχνία στην πραγματικότητα υπήρξε κυρίαρχο στοιχείο της εποχής αυτής. (Karpat:175). Το κράτος την χρησιμοποίησε ως μέσον για να εμβολιάσει με νέες ιδέες το λαό.

5 Στη νέα εποχή της λογοτεχνίας οι σουλτάνοι και το περιβάλλον τους παρουσιάζονταν ως βασανιστές και καταπιεστές του λαού. Η Κυβέρνηση ζήτησε τη βοήθεια των διανοούμενων και τους παρακάλεσε να βοηθήσουν στην αλλαγή μέσω της λογοτεχνίας

6 GENÇ KALEMLER Απρίλιος 1911 - Σεπτέμβριος 1912 Θεσσαλονίκη Ömer Seyfettin και Ali Canip Yöntem ΤΟΥΡΚΙΣΜΟΣ (TÜRKÇÜLÜK) Εθνική υπερηφάνεια του ανθρώπου που ανήκε στην τουρκική φυλή Οι Τούρκοι πρέπει να επωφεληθούν και να υιοθετήσουν τον ευρωπαϊκό τρόπο ζωής, αλλά οι ίδιοι τους να μην αλλάξουν

7 Εθνικιστικό λογοτεχνικό ρεύμα Εμφανίστηκε για πρώτη φορά ο όρος «Εθνική Λογοτεχνία» Ömer Seyfettin, Âkil Koyuncu, Râsim Haşmet, Ali Cânip Θέμα: Yeni Lisan. Κατάργηση της διπλής γλώσσας (Οθωμανικά-Τουρκικά)

8 Χαρακτηριστικά της περιόδου Γλώσσα: Να απλοποιηθεί και να απαλλαγεί από τα ξένα στοιχεία της. Να απαλλαγεί από το στομφώδες και περίτεχνο ύφος και τα πολύπλοκα σχήματα της γραμματι- κής και της σύνταξης που χρησιμοποιούσαν έως τότε. Να καταργηθεί η χρήση των συντακτικών μορ- φών που προέρχονταν από την Περσική και την Αραβική. Nα καθιερωθεί η Τουρκική της Κωνσταντινούπο- λης ως επίσημη γλώσσα της Τουρκίας.

9 Άλλα θέματα Σωστή ποίηση είναι αυτή του τουρκικού λαού (Λαϊκή ποίηση) Σωστό (εθνικό) μέτρο είναι το συλλαβικό.

10 Κύριος στόχος Να απομακρυνθούν οι λογοτέχνες από την αντιγραφή της Γαλλικής Λογοτεχνίας Να ξεφύγουν από το στάδιο της μίμησης και να προχωρήσουν στο στάδιο της δημιουργίας Να κατευθυνθούν προς τον τρόπο ζωής του τουρκικού λαού

11 ΑΝΕΞΑΡΤΗΤΟΙ ΣΥΓΓΡΑΦΕΙΣ ΤΗΣ ΠΕΡΙΟΔΟΥ MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936) YAHYA KEMAL BEYATLI (1884 -1958)

12 Κυριότεροι εκπρόσωποι: ZİYA GÖKALP (1876-1924) MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944) ÖMER SEYFETTİN (1884-1920) YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974) REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) REFİK HALİT KARAY (1888-1965) FUAT KÖPRÜLÜ (1890- 1966) HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964)

13

14 Vatan ne Türkiyâ’dır Türkler’e ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir:Turan.

15 ‘Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir’

16 ZİYA GÖKALP : Türkçülük nedir? Türkçülükle Turancılığın ayrımlarını anlamak için Türk ve Turan topluluklarının sınırlarını belirlemek gerekir. Türk, bir ulusun adıdır. Ulus kendine özgü bir kültürü olan bir topluluk demektir. Öyleyse Türk’ün yalnız bir dili, bir tek kültürü olabilir. Oysa Türk’ün kimi kolları, Anadolu Türkleri’nden ayrı bir dil, ayrı bir kültür yapmaya çalışıyorlar. Örneğin, Kuzey Türkleri’nden bir bölüm gençler, bir Tatar dili, Tatar kültürü oluşturmak uğraşı içindeler. Bu eylem, Türkler’in başka bir ulus, Tatarlar’ın da başka bir ulus olması sonucunu verecektir. Uzakta bulunduğumuz için Kırgızlar’ın ve Özbekler’in nasıl bir yol izleyeceklerini bilmiyoruz. Bunlar da ayrı bir dil ve edebiyat, birer ayrı kültür oluşturmaya çalışırlarsa, Türk ulusunun sınırı daha daralmış olur. Yakutlar’la Altay Türkleri daha uzakta bulundukları için, bunları Türkiye Türkleri’nin kültürü çevresine almak daha güç görünüyor. Bugün kültürce birleşmesi kolay olan Türkler, özellikle Oğuz Türkleri, yani Türkmenler’dir. Türkiye Türkleri gibi Azerbaycan, İran ve Harizm ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz birliği ya da Türkmen birliği olmalıdır. Bu birlikten amacımız nedir? Siyasal bir birlik mi? Şimdilik hayır! Gelecekle ilgili bugünden bir yargıya varamayız. Fakat bugünkü ülkümüz, Oğuzlar’ın yalnız kültürce birleşmesidir. Türkçülüğün uzak ülküsü üse Turan’dır. Turan kimilerinin sandığı gibi Türkler’den başka Moğollar’ı, Tunguzlar’ı, Fin-Ugorlar’ı, macarları da içine alan bir budunlar topluluğu değildir. Bu topluluğa bilim dilinde Ural-Altay topluluğu denilir.

17 (devam) Turan sözcüğü, Turlar, yani Türkler demek olduğu için yalnızca Türkler’i içine alan birliğin bir adıdır. Öyleyse Turan sözcüğü bütün Türk kollarını içine alan büyük Türk ülkesi için kullanmamız gerekir. Çünkü Türk sözcüğü bugün yalnız Türkiye Türkleri’ne verilen bir ad olmuştur. Türkiye’deki Türk kültürü içine girenler doğal olarak yine bu adı alacaklardır. Benim kanımca bütün Oğuzlar yakın bir zamanda bu adda birleşeceklerdir. Fakat Tatarlar, Özbekler, Kırgızlar ayrı kültür oluştururlarsa ayrı uluslar halini alacaklarından dolayı yalnız kendi adlarıyla anılacaklardır. O zaman bütün bu eski yakınları budunsal bir birlik olarak birleştiren ortak bir ada gerek duyulacak. İşte bu ortak ad TURAN sözcüğüdür. Türkçülerin uzak ülküsü, TURAN adı altında birleşen Oğuzlar’ı, Tatarlar’ı, Kırgızlar’ı, Özbekler’i, Yakutlar’ı dilde, edebiyatta, kültürde birleşmektedir. Yüz milyon Türk’ün bir ulus olarak birleşmesi Türkçüler için en güçlü bir coşu kaynağıdır. Turan ülküsü olmasaydı, Türkçülük bu denli hızla yayılmayacaktı. Bununla birlikte kim bilir? Belki gelecekte Turan ülküsü de gerçekleşebilecektir. Ülkü geleğin yaratıcısıdır. Dün Türkler için düşsel bir ülkü olan ulusal devlet, bugün Türkiye’de gerçekleşmiştir. Bugün gerçeklik alanında yalnız Türkiyecilik vardır. Fakat ruhların büyük bir özlemle aradığı KIZIL ELMA, gerçeklik alanında değil, düş alanındadır. Türk köylüsü düşlerken gözünün önüne eski Türk İlhanlıkları gelir. Turanlılar, yalnız Türkçe konuşan uluslardır...... Bundan anlaşılıyor ki, TURAN bütün Türk illerini içine alan Türk Birliğidir. Gökalp, Ziya: Türkçülüğün Esasları (Günümüz Türkçesiyle). Hazırlayanlar: Mahir Ünlü –Yusuf Çotuksöken. İnkılap Kitabevi. İstanbul 1994

18 ΚÜLTÜR VE UYGARLIK Kültür ile uygarlık arasında hem birleşme noktaları, hem de ayrılma noktaları vardır. Kültür ile uygarlık arasındaki birleşme noktası, ikisinin de bütün toplumsal yaşayışları kapsamalarıdır. Toplumsal yaşayışlar şunlardır: din, ahlak, hukuk, us (akıl), estetik, iktisat, dil ve fenle ilgili yaşayışlar. Bu sekiz türlü toplumsal yaşayışın toplamına kültür adı verildiği gibi uygarlık da denilir. İşte kültür ve uygarlık arasındaki birleşme ve benzerlik noktası budur. Şimdi de kültür ile uygarlık arasındaki ayrılıkları, ayrımları arayalım:

19 Birinci olarak kültür ulusal olduğu halde, uygarlık uluslararasıdır. Kültür yalnız bir ulusun din, ahlak, hukuk,us, estetik, dil, iktisat ve fenle ilgili yaşayışların uyumlu bir toplamıdır. Uygarlık, aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan birçok ulusların yaşayışlarının ortak bir toplamıdır. Örneğin Avrupa ve Amerika gelimişleik düzeyinde, bütün Avrupalı uluslar arasında ortak bir Avrupa uygarlığı vardır. Bu uygarlığın içinde birbirlerinden ayrı ve bağımsız olmak üzere bir İngiliz kültürü, bir Alman kültürü vb vardır. (...) Kültürle uygarlığın sonuncu bir ilişkisi de şudur: Kürtürü güçlü, fakat uygarlığı güçsüz bir ulusla, kültürü bozulmuş ama uygarlığı yüksek olan başka bir ulus, siyasal savaşa girince, kültürü güçlü olan ulus sürekli olarak üstün gelmiştir. Ziya Gökalp Uygulamalı Türk Dili

20 ZİYA GÖKALP (1876-1924) Κοινωνιολόγος, καθηγητής πανεπιστημίου. Οι απόψεις του αποτέλεσαν τη βάση σκέψης όλων αυτών που ίδρυσαν την Τουρκική Δημοκρατία, του Κεμάλ συμπεριλαμβανομένου. Ήταν πεπεισμένος ότι ο μόνος τρόπος να μπο- ρέσουν να διαδοθούν οι νέες ιδέες και τα ιδανικά ήταν να τα γράψουν στην καθομιλουμένη, ώστε να μπορέσει να τα κατανοήσει ο λαός.

21 Συστηματοποίησε την ιδέα του Τουρκισμού Με τις ιδέες που εξέφρασε έθεσε τα θεμέλια της εθνικής λογοτεχνίας. Χρησιμοποίησε τη λογοτεχνία ως μέσο διάδοσης των ιδεών του.

22 Για να εξελιχθεί η λογοτεχνία πρέπει να οδηγήσουμε τον λαό προς την εθνική μας κουλτούρα, να έχουμε κοινή γραπτή και προφορική γλώσσα, να χρησιμοποιήσουμε το συλλαβικό μέτρο και να έχουμε ως οδηγό τη Λαικη Λογοτεχνία και τη Δυτική Λογοτεχνία.

23 Türkiye, ‘Türk milletinden, İslâm ümmetinden’ olmalıdır. Gökalp’e göre Türkçülüğün üç merhalesi vardır: 1)Türkiyecilik 2) Oğuzculuk 3)Turancılık

24 Osmanlı milliyetçisi - Turan- Türkçülük Ξεκίνησε ως οπαδός του Οθωμανικού Ισλάμ (Osmanlı milliyetçisi), συνέχισε εκφράζοντας με τα άρθρα του και κυρίως με το ομώνυμο ποίημά του την ιδέα του Τουράν και στη συνέχεια προσάρμοσε τη θεωρία του περιοριζόμενος στον χώρο της Τουρκίας και ονομάζοντάς την Τουρκισμό. (Türkçülük).

25 Dil ve uslüp Τόσο στον πεζό λόγο όσο και στα ποιήματά του χρησιμοποιεί, φυσική, απλή, κατανοητή γλώσσα. Για να διαδοθούν εύκολα και γρήγορα οι νέες ιδέες χρησιμοποιεί την ποίηση (ποιήματα διδακτικά, έπη και έμμετρα παραμύθια. Εμπνέεται από την τουρκική μυθολογία, την τουρκική λαϊκή λογοτεχνία και τις ιστορίες του Ντεντέ Κορκούτ.

26 Türkçe Uydurma söz yapmayız, Yapma yola sapmayız, Türkçeleşmiş, Türkçedir; Eski köke tapmayız. Türklüğün vicdanı bir; Dîni bir, vatanı bir; Fakat hepsi ayrılır Olmazsa lisanı bir.

27 Bir ülke ki camisinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar mânasını namazdaki duânın; Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur’an okunur, Küçük, büyük herkes bilir buyruğunu Hudânın... Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.

28 Türkleşmek-Islâmlaşmak- Muasırlaşmak Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın İşık: Ποιήματα Türk Töresi, Türkleşmek- İslâmlaşmak- Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları, Malta Mektupları, Türk Medeniyeti Tari- hi

29 MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944) Στα ποιήματά του επεξεργάστηκε την ιδέα του Halkçılık και Milliyetçilik. Είναι ο πρώτος εκπρόσωπος της εθνικής ποίησης.

30

31 Δεν ασχολείται με προσωπικά αισθήματα, συναισθήματα και με τη φύση. Αντίθετα, τα έργα του έχουν κοινωνικό ενδιαφέρον και είναι διδακτικά. Για το λόγο αυτό δεν είναι περίτεχνα.

32 -Η γλώσσα που χρησιμοποίησε δεν θεωρείται πολύ απλή. -Χρησιμοποίησε το συλλαβικό μέτρο και τα είδη της δυτικής ποίησης. -Τα ποιήματά του πλησιάζουν τον πεζό λόγο.

33 O πρώτος που έγραψε ποίημα με θέμα τον Μουσταφά Κεμάλ.

34 Ordunun Destanı Ey bugüne şahit olan Sarphisarlar Ey kahraman Mehmet Çavuş Siperleri Ey Mustafa Kemal'lerin aziz yeri Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yerler

35 Έργα του: Türkçe Şiirler Tan Sesleri Turan’a doğru Ey Türk Uyan Türk Sazı Ordunun Destanı

36 Dicle Önünde Hastabakıcı Hanımlar Zafer Yolunda İsyan ve Dua Aydın Kızları Mustafa Kemal, şiir ve düzyazı

37 DÜZYAZI Fazilet ve Asalet Türkün Hukuku Kral Corc’a Dante’ye

38 Cenge giderken Ben bir Türk'üm dinim, cinsim uludur Sinem, özüm ateş ile doludur insan olan vatanının kuludur Türk evlâdı evde durmaz, giderim. Bu topraklar ecdâdımın ocağı Evim köyüm hep bu yurdun bucağı işte vatan! işte Tanrı kucağı! Ata yurdun evlât bulmaz, giderim. Yaradanın kitabını kaldırtmam Osmancığın bayrağını aldırtmam Düşmanımı vatanıma saldırtmam Tanrı evi viran olmaz giderim. Tanrım şâhid duracağım sözümde Milletimin sevgileri özümde Vatanımdan başka şey yok gözümde Yâr yatağın düşman almaz, giderim. Ak gömlekle gözyaşımı silerim Kara taşla bıçağımı bilerim Vatanımçün yücelikler dilerim Bu dünyada kimse kalmaz, giderim.

39 ÖMER SEYFETTİN (1884-1920) Από τους ένθερμους οπαδούς της Νέας Γλώσσας. Τα διηγήματά του ρεαλιστικά, με θέματα από την καθημερινότητα. Στόχος του να παρουσιάσει τα ελαττώματα της κοινωνίας, πολύ συχνά γελοιοποιώντας τα, και να ενισχύσει την εθνική συνείδηση. Αντλεί τα θέματά του από τις παιδικές του αναμνήσεις και από ηρωικά κατορθώματα. Τα γεγονότα που αφηγείται είναι στενά συνδεδεμένα μεταξύ τους και η γλώσσα που χρησιμοποιεί είναι απλή και κατανοητή.

40 Έργα του: Διηγήματα İlk Düşen Ak Yüksek Ökçeler Bomba Gizli Mabet Bahar ve Kelebekler Beyaz Lale Diyet Κaşağı Yalnız Efe Nadan Efruz Bey: Μυθιστόρημα

41 REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) Καυτηρίασε με τα έργα του το λανθασμένο τρόπο εξευρωπαϊσμού του τουρκικού λαού, τις παλιές αντιλήψεις, και παρουσίασε καθημερινές σκηνές της ζωής της υπαίθρου. Υποστήριζε ότι ο τουρκικός λαός πρέπει να εκπαιδευτεί και να ενημερωθεί. Στα έργα του διακρίνουμε ρεαλισμό που στηρίζεται στην παρατήρηση και που αποδίδεται με ένα ζωντανό ύφος. Επίσης οι περιγραφές και οι αναλύσεις του θεωρούνται πολύ επιτυχημένες. Γλώσσα του είναι η καθομιλουμένη.

42 Έργα του: Το γνωστότερο έργο του, το οποίο και τον καθιέρωσε ως συγγραφέα είναι το μυθι- στόρημά του: Çalıkuşu Μυθιστορήματα: Dudaktan Kalbe Gizli El Damga AcımakEski Hastalık Yaprak DökümüAkşam Güneşi Miskinler Tekkesi Bir Kadın Düşmanı

43 Διηγήματα: Tanrı Misafiri Sönmüş Yıldızlar Boyunduruk Οδοιπορικό: Anadolu Notları

44 FUAT KÖPRÜLÜ (1890- 1966) Ξεκίνησε ως μέλος του Fecr-i Ati και ασχολήθηκε με την ιστορία και την ιστορία της λογοτεχνίας. Κατέγραψε κάθε λεπτομέρεια της ζωής των Τούρκων (λογοτεχνία, ιστορία, δίκαιο, ήθη και έθιμα, γλώσσα, κοινωνία και κοινωνικά προβλήματα, πολιτισμό, κλπ) και τα ενέταξε στην Ιστορία της Λογοτεχνίας με επιστημονικό τρόπο. Για το έργο του αυτό είναι γνωστός παγκοσμίως.

45 Έργα του: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Nasrettin Hoca Divan Edebiyatı Antolojisi Türk Saz Şiirleri Türk Edebiyatı Tarihi Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar Ηayat-ı Fikriye

46 YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889-1974 ) Στα χρόνια του FECR-İ ÂTİ είχε μια προσωπική άποψη περί τέχνης. Στα πρώτα του έργα είναι επηρεασμένος από τον μυστικισμό, στη συνέχεια από τον ελληνικό πολιτισμό. Ρεαλιστής με πολύ παρατηρητικότητα. Άψογη τεχνική και πολύ επιτυχημένες περιγραφές προσώπων και χαρακτήρων. Μετά το 1916 ασχολήθηκε με θέματα που είχαν σχέση με την πραγματικότητα της Τουρκίας και με τα εθνικά αισθήματα.

47 Έργα του: Στα μυθιστορήματά του περιγράφει όλες τις αλλαγές που υπέστη η τουρκική κοινωνία από το Τανζιμάτ έως την Δημοκρατία. Kiralık Konak: Περιγράφει τις αλλαγές που επήλθαν στην κοινωνία και τις επιδράσεις της προσπάθειας «εξευρωπαϊσμού» του λαού της Τουρκίας που άρχισε με το Τανζιμάτ. Hep O şarkı: Η ζωή κατά τη βασιλεία του Abdülaziz. Nur Baba: Οι επιδράσεις των θρησκευτικών ταγμάτων στην κοινωνική ζωή Hüküm Gecesi: Οι κομματικές διαμάχες κατά την εποχή της Δεύτερης Συνταγματικής Μοναρχίας.

48 Sodom ve Gomore: Η διεφθαρμένη κοινωνία στην Κων/πολη κατά την εποχή της κατοχής της από τις Ξένες Δυνάμεις. Yaban: Η διαμάχη των ανθρώπων του πνεύματος και των χωρικών, και η κατάσταση των χωριών στην Ανατολία κατά τη διάρκεια του αγώνα της Ανεξαρτησίας της Τουρκίας. Ankara: Η κατάσταση της νέας πρωτεύουσας της Τουρκίας Panorama: Αφηγείται τις μεταρρυθμίσεις, και ασχολείται με θέματα πολιτικής, κοινωνίας και πολιτισμού Διηγήματα: Bir Serencam, Tahmet, Milli Savaş Hikâyeleri Ποιήματα: Erenlerin Bağından, Οkun Ucundan Απομνημονεύματα: Vatan Yolunda, Zoraki Diplomat, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları

49 HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964)

50 Biyografisine sığmayan kadın İpek Çalışlar

51 En Yaman Kadınımız Haldun Taner

52 Γεγονότα που επηρέασαν τη ζωή της Ο θάνατος της μητέρας της και οι γάμοι του πατέρα της. Οι σπουδές της σε ξένα σχολεία Η αποβίβαση του Ελληνικού Στρατού στη Σμύρνη: Συγκέντρωση και ομιλία στο Sultan Ahmet Camii Η κατοχή της Κων/πολης από τις ξένες δυνάμεις: Πέρασε στην Ανατολία

53 Zor Yılların Kadını Hicran Göze

54 Πόλεμος της Ανεξαρτησίας και ρήξη με τον Μustafa Kemal Ο πόλεμος της Ανεξαρτησίας της Τουρκίας Μετά τον Πόλεμο της Ανεξαρτησίας της Τουρκίας: Εγκαταστάθηκε στην Ευρώπη. Επανήλθε το 1938 Κατόρθωσε να πραγματοποιήσει την καλύτερη σύνθεση Ανατολής- Δύσης.

55 Μάχιμη στον Αγώνα της Ανεξαρτησίας της Τουρκίας

56 Στενή συνεργασία με τον Mustafa Kemal

57 Το έργο της Τα πρώτα μυθιστορήματα: αισθηματικά Η θέση της γυναίκας στην τουρκική κοινωνία Κατά τη διάρκεια του πολέμου της Ανεξαρτησίας: μυθιστορήματα με ιδεολογικές τοποθετήσεις Ήθη και έθιμα Αναμνήσεις από τη ζωή της

58 Χαρακτηριστικά Γλώσσα Οι προτάσεις είναι σύντομες Πολύ απλή και κατανοητή Η πλοκή πολύ ενδιαφέρουσα. Λάθη σύνταξης.

59 Συντακτικά Λάθη Από το μυθιστόρημα Ateşten Gömlek Daire ve sararmış kâğıt kokan hüviyetimi bu sıcak, kırmızı kanlarla yıkadım ve artık ona tabi olmam zannediyorum. Muvaffak olur muyum? (s. 17) (olduğumu) Altı ay sonra babamın akrabalarından Mukbil Bey isminde bir adamla evlendiğini ve İzmir’e döndüğünü haber aldım ve ancak o zaman döndüm. Annem bu kaçtığım servet için beni çok aptal gördü. (s. 20) (kaçırdığım) Ya iyi olursam. Dünyada yalnız ne yapacağım? İstanbul’da annem sadece eski Hariciye memurunun anasıydı. Ben Sakarya’da bacaklarını kaybetmiş, kafasından vurulmuş bir askerim. Neferim beni bırakıp gittiği gün elimi tutacak kimsem yok.. (s. 26) (gideceği)

60 Löbon’u tercih etmekle beraber o da ekseri bizimle geliyor, Cemal’in sevdiği bir Sirkeci salonunda oturuyor, rakı içiyoruz. Sonra konuşarak, gülerek Köprü’yü beraber geçip gidiyoruz. Bu iki gencin birbirini sevdiğini çok istiyorum, fakat biraz da benim için beraber gezmelerine karşı gurur hissediyorum, yalnız anlıyorum ki....(s. 27) (sevmesini)

61 (Salime hanım) -Zarar yok, sizi görsün. Ben de sizin ağzınızdan tercüme eder gibi İzmir faciasını anlatırız. Ayşe’nin yüzü hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Solgun, yorgun teni kızıl bir dalga yayıyordu. -Benim ağzımdan bir şey anlatıldığını istemiyorum. (s. 49) (bir şeyin anlatılmasını) Ayşe: -Ben siyaset işlerini bilmem, hanımefendi; fakat bana kimsenin acıdığını istemiyorum, dedi. (s. 49) (kimsenin acımasını)

62 -İhsan bu kuvvetlerin arasında istemiyor. İhsan yalnız kalmak, bizim gözlerimizden uzak yaşamak istiyor. Kezban’ın manasını ben bugün anladım. -Haksızlık ediyorsun, Ayşe. - Belki, fakat burada olduğumu herhalde istemiyor. (s. 97) (olmamı) Fakat Ayşe’nin İzmir yolunda dövüşen, yaşayan ve ölenlere bakarken yeşil gözlerinde görünen yumuşak şey, benim için de hasıl olsun istiyordum. Hiç olmazsa beni de edebiyyen Hariciye’nin silik bir katibi görmesin. (s. 101) (hasıl olmasını) (bir katibi olarak)

63 Από το μυθιστόρημα Seviyye Talip Numan’a Macide’nin başı ağrıdığını ve düğüne iyi olursa geleceğini, aksi halde benim yalnız geleceğimizi söyledim. (geleceğimi) s. 21 Cemal Bey’i bul, haftada iki ders için şartlarını anla, gel (anlaş/ öğren) s.48 Artık yolda işittiğim sesin Seviyye’nin sesi olduğunu biliyorum. (Seviyye’nin sesinin) s. 49 Evet, Macide hayatımda olmayaydı, bu yeni ateş, şüphesiz beni zavallı bir deli edecekti. (olmasaydı) s. 67 Bugün Kook ajansına gittim; vapurları anlayarak, yolculuğumuzu kararlaştırdım. (öğrenerek)

64 Από το μυθιστόρημα Handan -Refik Bey, siz Handan’ı sevmiyor musunuz? -Sevdiğimi mi istiyorsun? (s. 13) (sevmemi) İçimde öyle müthiş bir azamet köpürüyor ki sana bir daha yüzümü çevirmeden bu yoldan çıkıp gitmek istiyorum. Eğer benim gittiğimi istediğini bilsem gideceğim. Fakat istemiyorsun, ne gitti- ğimi, ne kaldığımı. Bu halde ne istiyorsun? Öldüğümü öyle mi? (s. 126) (gitmemi, gitmemi, kalmamı, o halde, ölmemi)

65 Ve beni affetiğini istemiyorum. Katiyen istemiyorum.... (s.202) (affetmeni) Hayır seni sevmiyorum, senin öldüğünü istiyorum. (s. 208) (ölmeni)

66 Βασικά θέματα: Πολιτικά γεγονότα της εποχής της Δικοί της κοινωνικοί και πολιτικοί προβληματισμοί Θρησκεία, πολυγαμία, Ανατολή – Δύση, Türkçülük Ο Πόλεμος της Ανεξαρτησίας Η θέση της γυναίκας στην τουρκική κοινωνία Η γυναίκα παρουσιάζεται πάντοτε δυναμική, με σθένος

67 Ομάδες γυναικών Αυτές που ασχολούνται με την οικογένειά τους Αυτές που ασχολούνται με συλλόγους κλπ για να περνάει η ώρα τους Αυτές που ασχολούνται με τη μόδα, αργό- σχολες

68 Γυναίκες (1937) Γυναίκες που εξασφαλίζουν τα προς το ζειν τους, φροντίζουν και διοικούν το σπίτι τους Γυναίκες αμόρφωτες και άσχετες Νέες γυναίκες που έχουν αποδεχθεί το σύγχρονο τρόπο ζωής

69 Συνέντευξη σε Γάλλο δημοσιογράφο το 1925 Τürk kadınları peçelerini atmakla kalmayıp erkeklerin yerini de tutmuşlardır. Ailelerini doyurmak için çalışmışlar ve boş yerleri işgal etmişlerdir. Türk kadınları bankalara, mağazalara, neza- retlere girdiler. Bu sûretle Türk kadınları öyle bir hürriyet kazanmışlardır ki harpten dönen kocaları buna nihayet verememişlerdir. Evvelce Türk kadınları lokantalarda ye- mek yiyemezler; sinema ve tiyatrolara erkekler ile bera- ber gidemezlerdi. Evvela bunlara hususî yerler tahsis edilmiş, sonradab istedikleri yerde oturmalarına müsaa- de edilmiş; sonradan istedikleri yerde oturmalarına mü- saade olunmuştur. Evvelce Türk kadınları korkak ve küçük gölgelerdi. Şimdi ‘Kadınlar Birliği’ gibi kendilerine mahsus bir cemiyet sa- hibi bulunuyorlar. Son Telegraf Nr. :222,25 Kanunusani, 1925, s.2 (Aktaran: İpek Çalışlar, Halide Edib, Biyografisine Sığmayan Kadın, 2010, s.316)

70 Ιδανική γυναίκα Kocasını ‘Βonjour’ diye karşılayan, Beyoğlu’nda Fransızca pazarlık eden, çocuğuna önce ‘mama’ dedirten kadınlardan Allah, bizim gibi kendi halinde yaşayan gençleri korusun. Benim için girişilen bu tahsile, bu zahmete, hele ‘Κiki, Κoko’ şarkılarına ne kadar acıdım. Raik’in annesi s. 15

71 Το πορτρέτο της ιδανικής γυναίκας Να είναι μορφωμένη Να συμμετέχει στην κοινωνία και να διεκδικεί δυναμικά τα δικαιώματά της Να μην απομακρύνεται από τα ήθη και τα έθιμα του τουρκικού γένους Να μην μιμείται απλώς τη γυναίκα της Ευρώπης, αλλά να επιλέγει και να παίρνει μόνο τα καλά στοιχεία Να μην απομακρύνεται τελείως από τη θρησκεία

72 ‘Bakınız ben nasıl bir kadın isterim. Dil, isterse bilsin, hatta iki, üç; fakat hiç bir zaman Beyoğlu’nda Fransızca pazarlık etmesin. Fransız kadınları taklit edeceğim, diye sahte gülüşler, garip el oğuşturmalar, baş sallamalar, sıçrayarak, hoplayarak yürümeler yapmasın. Raik’in Annesi

73 Her lüzumsuz şeye Fransızca hayret etmesin. Babasını görünce ‘ Oh! Mon per ’, bir şeyden korkunca ‘ Oh! Μon diyö ’ demesin. Tanrıya inansın, arasıra camiye gitsin.

74 Bizim yüksek, kül renkli, loş kubbelerde inleyerek sesi yansıtan yakarışların, göz kamaştırıcı bir düzenle, o kubbe altında yere sürünen alınların çıkardığı sesin şiir ve ululuğunu ruhça duyabilecek, bu ulu ibadetin iç korkusu ile ruhu titreyen bir akdın, sonra bütün bu duygularını çocuklarına aşılayacak bir kadın olsun.’ Raik’in Annesi s. 21

75 Ηρωίδες προς μίμηση και προς αποφυγή Handan: Handan ve Neriman Vurun Kahpeye: Aliye Ateşten Gömlek: Ayşe Sinekli Bakkal: Rabia,Emine, Penbe Sabiha Hanım Raik’in annesi: Refika, Ogüstin Seviyye Talip: Macide, Seviyye

76 VURUN KAHPEYE Θέμα: Η ζωή μιας νέας δασκάλας από την Κων/πολη που διορίζεται στην επαρχία, ο τρόπος που την αντιμετωπίζει η συντηρητική και θρησκόληπτη κοινωνία της επαρχίας, οι αγώνες της για να επιτύχει την ισότητα των παιδιών μέσα στην τάξη και να καταξιωθεί η ίδια ως εκπαιδευτικός. Ο τόπος δεν προσδιορίζεται, προφανώς διότι τα προβλήματα ήταν τα ίδια σε όλη την επαρχία. Εποχή: Λίγο πριν και κατά τη διάρκεια του Αγώνα της Ανεξαρτησίας της Τουρκίας.

77 VURUN KAHPEYE portreler Maarif Müdürün’nün toparlak siyah sakalı, bulanık sümsük ve ikiyüzlü gözleri, hilekar uzun yüzü altında iğrenç, ince dudaklı bir ağzı vardı. Yanındaki İdare meclisi üyesinden yerli Ömer Efendi, abani sarıklı, temiz yüzlü, kır sakallı, taşranın bazan insanın canını gören, görmüş geçirmiş, mahzun, siyah gözleriyle insana bakan bir siması vardı. (s.23) Maarif Müdürü’nün şüpheli işlerine alet olan ikinci muallime Hatice Hanım’ın boyalı kaiları, elinden düimeyen sigarasından sapsarı olan kınalı elleri, sonra bu kadının kendisine eski saraylarda yeni bir gözdeye karşı ihtiyar ve güçlü geçmiş gözdelerin abartılı yaltaklanmalarıyla karışık öfkeleri... (s. 26)

78 Ήρωες: Mπορούμε να τους χωρίσουμε σε δύο ομάδες: σε προοδευτικούς και συντηρητικούς/θρησκόληπτους. Παράλληλα, υπάρχει ο λαός, οι κάτοικοι του χωριού που αλλάζουν διάθεση κάθε τόσο αναλόγως με τα συμφέροντά τους και με τις πολιτικές/ στρατιωτικές αλλαγές της κάθε εποχής.

79 Aliye: Είναι μια νέα κοπέλα, εκπαιδευτικός, ιδεαλίστρια, οπαδός της θεωρίας ότι όλα τα παιδιά πρέπει να έχουν την ίδια μόρφωση. Ορφανή από τους δύο γονείς της, έχει αποφασίσει ότι θα χαρίσει όλη της την αγάπη στα παιδιά/ μαθητές της. Διορίζεται στην επαρχία. Με την άφιξή της δημιουργούνται αμέσως προβλήματα. Υπάρχουν κάποιοι που δεν ενθουσιάζονται με την παρουσία της και που αποφασίζουν να της κάνουν τη ζωή δύσκολη για να την πείσουν να επιστρέψει στον τόπο της. Παρ’ όλα αυτά η Aliye επιβάλλεται σιγά σιγά στους κατοίκους. Ενισχύει το εθνικό αίσθημα των παιδιών με τις ομιλίες και τις εκδηλώσεις που οργανώνει. Ο μικρός Durmuş είναι ο αγαπημένος της μαθητής και εκείνος την λατρεύει. Όμως οι πολιτικοί αντίπαλοι, και οι συντηρητικοί κάτοικοι οργανώνονται εναντίον της. Η Aliye ερωτεύεται τον Tosun Bey και αυτό την κατατάσσει στην κατηγορία των ανεπιθύμητων γυναικών που πρέπει να εξαφανιστούν από προσώπου γης.

80 Yüzbaşı Tosun Bey: Είναι αρχηγός του άτακτου στρατού που έχει συγκεντρωθεί εναντίον των Ελλήνων. Φιλοξενείται στο σπίτι του Ömer Efendi, όπου μένει και η Aliye. Εκεί γνωρίζονται και ερωτεύονται. Όλοι γνωρίζουν ότι πολεμάει εναντίον των Ελλήνων, ότι είναι πολύ σκληρός με αυτούς που συνεργάζονται με τους Έλληνες και γι’ αυτό τον φοβούνται. Παράλληλα όμως, όλοι αυτοί που συνεργάζονται με τους Έλληνες προσπαθούν να οργανωθούν εναντίον του για να προστατέψουν τα συμφέροντά τους. Ο Tosun Bey δηλώνει μπροστά σε όλους τους κατοίκους ότι προτίθεται να παντρευτεί την Aliye και φεύγει για μια αποστολή 15 ημερών. Στην αποστολή αυτή τραυματίζεται πολύ σοβαρά και γυρίζει πλέον ανάπηρος. Όταν θα γυρίσει, οι κάτοικοι, ξεσηκωμένοι από την συντηρητική /θρησκόληπτη παράταξη των απατεώνων θα έχουν ήδη λιντσάρει την Aliye, ονομάζοντάς την Πόρνη! (Κahpe).

81 Durmuş: παιδί του χωριού όπου εγκαθίσταται η Aliye. Την υποστηρίζει, τη βοηθάει και τη συνο- δεύει συνεχώς. Την προφυλάσσει όσο μπορεί από τις παγίδες και τους ανθρώπους που την κατασκοπεύουν, τη βοηθάει να συναντηθεί με τον αγαπημένο της. Gülsüm Hala: αγαθή γυναίκα, με καλά αισθήματα, που θεωρεί κόρη της την Aliye, στη θέση της κόρης που έχουν χάσει.

82 Ömer Efendi: Ηλικιωμένος κύριος που θέτει υπό την προστασία του την Aliye, της δίνει ένα δωμάτιο στο σπίτι του για να μείνει και την φροντίζει όσο μπορεί. Για το λόγο αυτό, και επίσης λόγω του ότι έχει μια σεβαστή κτηματική περιουσία, καταδίδουν στους Έλληνες τη συνεργασία του με τον Tosun. Τον φυλακίζουν και τον εξορίζουν στην Αθήνα. Η περιουσία του περιέρχεται στα χέρια του Hacı Fettah. Η Aliye μεσολαβεί για να τον ελευθερώσουν. Πηγαίνει στον Έλληνα διοικητή Δαμιανό και τον παρακαλεί να την βοηθήσει. Αυτός την ερωτεύεται κεραυνοβόλα και της υπόσχεται κάθε βοήθεια με τον όρο να τον παντρευτεί. Η Aliye αρνείται και έτσι καταδικάζεται στο τραγικό θάνατο που έχουν προγραμματίσει..

83 Hoca Fettah Efendi: Σκληρός, θρησκόληπτος, ύπουλος, συμφεροντολόγος και κακός άνθρωπος. Προύχοντας του χωριού. Συνεργάζεται με τους Έλληνες όσο αυτοί έχουν την υπεροχή στον πόλεμο, και με τον κεμαλικό στρατό μόλις αυτός αρχίζει να δείχνει ότι θα υπερισχύσει. Ορκίζεται να καταστρέψει την Aliye, διότι δεν του έχει δώσει σημασία και του αντιστέκεται. Με τις κατηγορίες του εναντίον των πάντων βρίσκει την ευκαιρία να σφετεριστεί περιουσίες ανθρώπων που εξορί- ζονται ή καταδικάζονται σε θάνατο. Hüseyin Efendi: νεότερος προύχοντας με τον ίδιο ακριβώς χαρακτήρα

84 Damyanos: Διοικητής του τμήματος του ελληνικού στρατού που έχει καταλάβει την περιοχή. Παρουσιάζεται ως μέθυσος, έκφυλος, άρπαγας. Ερωτεύεται με την πρώτη ματιά την Aliye και επειδή εκείνη δεν αποδέχεται τον έρωτά του επιτρέπει το λιντσάρισμά της από τον οργισμένο και φανατισμένο όχλο.

85 Θρησκεία: Nasıl, güzel mi? Şeytanı baştan çıkarır, kasabayı öyle bir fesada verdi ki... Delikanlılar, bıçak bıçağa geldiler. Tövbe estağfurullah, bizim gibi adamlar bile her gün beş vakit Cenabı Hakk’a namazlarımızda kötülüğünden kurtulmak için dua etmesek içimizi karmakarışık yapar; bu kadının şeytandan gelen güzelliğinden başka, öyle de sihir yapmakta becerisi vardır ki... (s. 69-70)

86 Θρησκεία: Bu Aliye kahpesinin güzelliği bize bu Yunan belasını getirdi. Onun evini muhafazaya aldırtıyor, anladınız mı? Yunanlı, Yunansız bu kahpeyi inşallah bu meydanda şeriatın cezasıyla cezalandıracağız. (s. 86)

87 Θρησκεία: Hacı Fettah Efendi: Biz, kendi ordumuz girmeden, burada şeriatın namusunu temizleyeceğiz, yüceliğini ve şerefini yükselteceğiz. Evvela burada Yunanlılar’ a namusunu satmış ne kadar kahpe varsa temizleyeceğiz. Şu büyük cami meydanında, Allah’ın evi önünde onları öldüreceğiz. İslam’a, İslam’ın namusuna hiyanet etmiş bir tek kahpe bırakmayacağız (s. 170)

88 ATEŞTEN GÖMLEK portreler (Cemal) Dudakları sarkmış, gözleri sönmüş, burnunu etrafında ihtiyar çizgiler, uzun kolları dizlerinin yanına düiük, ölü sükunetiyle oturuyordu. (Ayşe) Cemal’in yanında kolu bir bağ içinde simsiyah örtülü bir kadın. İçimden: -İzmir geliyor, dedim. Sonra uzattığı büyük uzunca bir beyaz eli sıktım. Yüzünü kaldırdı. Sükun içinde aramızda yürüdü. Koyulaşmış yeşil, esmer gözleri etrafındaki siyah kirpikleri yaslı İzmir2in zeytinliklerini örten yas örtüsü gibiydi. Mustarıp derin yüzünde ne yaş ne telai vardı. Öyle karanlık ve derin bir şeydi ki... yanından ince kaşları altında o siyah kirpik çerçevesine ve biraz uzunca burnuna bakıyordum. (s. 39)

89 Handan περί γάμου Çünkü evlilik bir erkekle bir kadını en temiz ve en ebedi bir bağlılık ile bağlayan şeydir ve bu kutsal bağlılığa ihanet eden kadın ve erkek sonsuza dek lanetlidir, melûn olsun! Ne bir kadının, ne bir erkeğin, hususiyle bir kadının hayatında ikinci bir erkek olmamalı ve olamaz!

90 Περί γάμου Hele bu yaşta kendinin koca düşünmeme- si pek acayıp; vakti çarçabuk geçecek, yirmi yaşında evlenilir mi hiç? Ben on dördümde evlendim, büyükannem on ikisinde. Zavallı anneciğim benden altı ay büyük evlendi idi. (s. 60)

91 Περί έρωτα και γάμου Fakat dikkat ediyor musun Neri? Bana teklif ettiği bu izdivaçta eksik bir şey vardı. Beni maksadıyla evlendiriyordu, beni kendiyle değil. Ne bir incelik kelimesi ne bir şefkat nazarı! (s.71) Hiç olmazsa beni benim için sevdiğini söylese idi! (s. 72)

92 Περί συζυγικής πίστης Hüsnü Paşa: Bir erkek bir kadına münhasıran bağlansın, bunu nerede gördün, güzelim? Herhalde o erkek ben değilim, hanımefendi. Gidiyorum, evet, hem Juliette’e değil. Bilir misin Hüsnü, yeni evlendiğimiz vakitler ağır ve müthiş bir tavırla bana, bir kadının vücudu gibi ruhu da kocasının sahası, her şeyini görecek bir sahası olması lazım geleceğini söylemiştin. (s. 132)

93 Περί συζυγικής πίστης Hüsnü: Belki bir gün gelirim, ortak hayatımızı yaşarız. Fakat şimdi değil, azizem. Kuk’tan sordum. Londra’dan İstanbul’a masraf birinci mevki on iki İngiliz lirası imiş. Sana ben on dört İngiliz lirası gönderiyorum. Bon voyage, karıcığım. İstanbul’ a belki yazarım. Aydan aya sana beş lira göndereceğim. Babanın yanında bir masrafın olmayacak. Ben bu yakınlarda çok sıkıntıdayım. (s.142)

94 Περιγραφή Handan Handan’dan bahsederken Neriman’a bakmadan Sabire Hanım’ın gözlerinin içinde derin bir kırgınlık uyanıyordu. Yemeğe doğru yine Handan lakırdısı oldu. O, kurumaz, bitmez bir kaynağa benziyor. Cemal Bey, Handan’ın ta küçüklüğünden beri fevkala- deliklerinden, hikayelerinden, Neriman onun kabiliyet- lerinden ve güzelliğinden bahsediyordu. Her şeyi sukü- netle dinleyen Sabire Hanım, lakırdı güzelliğe intikal edince dayanamayarak: -İnanmayınız Refik Bey, Handan her şey olabilir, akıllı bir kızdır, fakat güzel değildir, diyordu. Ben de bu son şeye inanıyordum. Halam da onun güzel olmadığını söylemişti. Herhalde merak uyandıran bir kadın olacak. (s.12)

95 H Neriman περιγράφει: (s. 13-14) Hiç de kendini beğenmiş değildir. Faziletleri mi? Ne bileyim ben! Eğer bundan beş vakit namazını, her sene orucunu kaçırmaz demek istersen, pek değildir. İkide birde camilere gittiği da var ya. Fakat iyidir, yok, yok, hem de fenadır, her şeydir, ne bileyim ben! -Ne kadar seviyorsun, Neriman! Herhalde senin kadar güzel değildir, hem de yaşlı olacak! Neriman kendi çehresinin Handan’dan güzel olmasına karar verdiğimi tuhaf bulmuş gibi güldü, güldü. -Evet, benden üç yaş büyük. Yirmi üç yaşında.

96 -Ya güzelliği? -Onu ben de bilmem! -Fotoğrafı yok mu? -Hiç kendine benzemez. -Tarif et. -Dur bakayım: Birçok kızıltılı, açıklı koyulu acayip saçları var. Saçlarını iyi düzeltir. Saçlarının renginde büyük büyük gözleri vardır. -Çehresinin başka yerleri? -Handan’ın çehresinde insan sade gözleriyle yalnız saçlarını görür, başka yerlerini düşünemez bile! -Endamı, vücudu? -Güzeldir. -Boylu? Etli? -Yok, yok, ne tuhafsınız! Orta, ince, fakat çizgisiz hat ve güzel kımıldanış! -Ben seni sade bir kız zannederdim. Meğer nasıl sanatkar ruhun varmış. Çirkin yeğenlere güzellik veriyorsun.

97 O Refik περιγράφει την Handan και τον Hüsnü Siyahlı bir kadın parmaklıklara dayanmış, uzaklara bakıyordu. Yanında siyah sakallı bir adam, yüzü bu tarafa yönelmiş, gözlerinde garip bir şeyle yanımdaki pembe matmazelleri süzüyordu.....

98 Bir köşede dururken loşluk içinde kaldığı için tülünden yüzünü fark edemediğim siyahlı bir kadın bana doğru geldi. Dışarıdaki ince siyahlı kadındı. Vakur, kibar ve pek iyi giyiniyor. Tam yanıma gelince elini uzattı. Bir Türk Türkçesiyle: Siz burada ne geziniyorsunuz, Refik Bey, dedi. İtiraf ederim ki senin Handan’ın insanı birdenbire şaşırtıyor.... O vakit Handan’ı tetkik etmeye çalıştım. Bütün iyi niyetimi takındım. Kibar, zarif, zeki, her şey, fakat güzel, güzel değil. Neriman, biliyorum, Handan’ı güzel bulmadığıma kızacaksın. Fakat ne yapayım, değil! O, solgun ve ince, yanımda yürürken seni düşün- düm.

99 Fakat ne nefis küçük tavırları var! Nasıl senin baş çevirmeni, gözlerindeki soruyla bakmanı hatırlatıyor! Bununla beraber çehresinde hiçbir şeyi de şimdi hatırlayamıyorum. Hiçbiri çirkin değil, fakat hepsi bir arada güzel de değil. Belki dediğin gibi gözleri güzel, onları da pek tetkik edemedim, bana bir şey söylemediler.....Handan, mütebessim ve narin, ona lakırdı söyletmeye ve onun adeta kaba bulduğum dalgınlığını, kayıtsızlığını telafi etmeye çalıştı ve beni gece otele davet etti.....Evet, Handan pek iyi, nazik, akıllı bir kadın. Fakat kadın da pek diyemeyeceğim. (s.34)

100 Handan siyah, ince bir tül giyiyor, altındaki rengi bilmiyorum ama, siyahla iyi birleşen bir renk. Hele kollarını, boynunu tamamen açabilmesine şaştım. Mamafih dekoltesi güzel. Biraz uzunca, yuvarlak narin boynu üstünde başı solgun ve sakit! Hayır, solgun da değil, elektrik ziyasıyla sonbahar yap- rakları gibi hem kızıltılı, hem kumral saçlarının pek sanatkârane yığıldığı bu başta iki ince kaş altında aynı renkte büyük siyah kirpikli gözleri...... Bir an için, ince siyah ipek kıvrımları arasından çıkan kolları ile göğsü ve ateşin, kocaman, hülyalı gözleri ve bu güzel tabii tacıyla onu pek güzel buldum. (s.35)

101 Handan’la her şey konuştuk Neriman. Senin uykunu getiren içtimaiyat, iktisat, felsefe ve hatta politika, her şey konuştuk.

102 Handan için öğrenmek bir ihtirastı. Bilmek, daima bilmek, yalnız kitaplarda değil, tabi- atta, insanlarda, her şeyi, görünmez şeyleri bilip anlamak için onda edebiyen susamış bir dimağ vardır. Fakat alim kadınların kuru dimağı değil, Refik. Onda bildiği şeyleri seven, kucaklayan bir şefkat, bir kadın kalbi vardır. Handan’ın cinsiyetini kimse pek çok düşün- mez, erkek gibi kız. (s. 65),

103 Βασικό προσόν: η διακριτικότητα και η ψυχραιμία On dakika sonra siyah tayyörü, sakit, solgun yüzü ve muntazam saçlarıyla Handan’ı görünce şaşırdım. Gözkapakları biraz şiş, nazarları mazlumdu. Fakat kabil değil, insan birkaç dakika evvel sesinde yeisler, hışkırıklarla parçalanan kadın demezdi. (s. 103)

104 Αλλαγή της προσωπικότητας Handan’ın pek yüksek duran başının azıcık eğilmiş olduğunu gördüm.......Eski kendi başına buyruk görünen hür ve becerikli tavrını kaybetmişti. (s.104) Yatırıyor, kaldırıyor, giydiriyor, gezdiriyor, yediriyoruz. Bunları yapmasak böyle sessiz ve şikayetsiz ölüp gidecek. (s.168) İlk gördüğüm zaman, küstah ve müteazzım, arkasını çevirip giden kadınla şimdi yumuşamış, mahzunlaşmış çehresinde büyük gözlerinde mütevazı, minnettar tebes- sümle beni kabul eden kadın aynı olamaz diyordum. Sesinde esrar ve vakar yerine şimdi tatlı, yalvaran, titrek bir nağme var. (s.198)

105 Πρόσωπα στο έργο Handan: Κεντρικό πρόσωπο η Χανντάν Ρεφίκ Τζεμάλ: σύζυγος της Νεριμάν και εραστής της Χανντάν Τζεμάλ Μπέη : πατέρας της Χανντάν Νεριμάν: εξαδέλφη της Χανντάν και σύζυγος του Ρεφίκ Τζεμάλ Χουσνού Πασά: σύζυγος της Χανντάν Οι ερωμένες του Χουσνού: Μοντ, Mάριον, και πολλές άλλες ανώνυμες Ναζίμ : ιδεαλιστής, οπαδός των νέων ιδανικών της εποχής, πρώτη αγάπη της Χανντάν Σαμπιρέ Χανίμ: μητέρα της Χανντάν Σεχπέρ: αδελφή της Χανντάν Σαφφέτ: αδελφή της Χανντάν Σερβέρ: Επιστήθιος φίλος του Τζεμάλ Ρεφίκ, προς τον οποίο απευθύνονται οι επιστολές του. Σελίμ Μπέη

106 Neriman Nazım → ← Handan → ← Refik Cemal Hüsnü Juliette και άλλες

107 Aνατολή -Δύση Η Χαλιντέ μεγάλωσε σε περιβάλλον όπου η Ανατολή (σπίτι της γιαγιάς της) και η Δύση (σπίτι του πατέρα της) της έμαθε να αποδέχεται και τοςυ δύο τρόπους ζωής.

108 Εκτίμηση προς κάθε δυτικό Αρχικά, διότι αργότερα κατέληξε ότι η Δύση ήταν ο μεγάλος εχθρός της πατρίδας της και ότι τα ήθη και τα έθιμα της τουρκικής κοινωνίας ήταν ανώτερα από αυτά της Δύσης,

109 Σπουδές και ζωή με δυτικό τρόπο Αγώνας για την ανεξαρτησία στην Ανατολή

110 Seviyye Talip Ένα έργο όπου αναπτύσσεται όλη η θεωρία του εξευρωπαισμού. Εξευρωπαϊσμός ως ένα σημείο, δίχως η μίμηση να πααρσύρει σε γελοίες υπερβολές.

111 Macide Θεωρείται το πιο επιτυχημένο παράδειγμα του πώς πρέπει να είναι μια γυναίκα που εναρμονίζεται με τον δυτικό τρόπο ζωής. Πρόκειται για μια γυναίκα αμόρφωτη, κλεισμένη στο σπίτι της, αφοσιωμένη στο μεγάλωμα του παιδιού της, που μετά από παρότρυνση από τον σύζυγό της μετατρέπεται στο τέλειο δείγμα εξευρωπαϊσμένης γυναίκας.

112 Fahir Το δείγμα του νέου Τούρκου, που έχει σπουδάσει στην Ευρώπη και που επιστρέφει στην πατρίδα του με τη διάθεση να βοηθήσει στην αλλαγή της κοινωνίας. Θεωρεί ότι είναι καθήκον τους ο διαφωτισμός του τουρκικού λαού και η μεταλαμπάδευση των δυτικών ιδεών.

113 Δίλημμα Ανατολή- Δύση Όπως το εκφράζει ο Φαχίρ: «Κατάλαβα ότι η βασανιστική αρρώστια από την οποία υποφέρει όλος ο λαός μας είναι η σύγκρουση μεταξύ Ανατολής και Δύσης, το «παλιό» που αγαπούμε και με το οποίο είμαστε συνδεδεμένοι λόγω της παιδικής μας ηλικίας, των αναμνήσεών μας, του παρελθόντος μας! Απέναντί του βρίσκεται το «νέο», που είναι η μοναδική σωστή, στέρεη βάση που θα μας ανοίξει τον δρόμο προς το μέλλον, και που περιμένει από εμάς να αγωνιστούμε και να αντισταθούμε! Πόση υπομονή χρειάζεται για να μπορέσουμε να ωθήσουμε προς τα εμπρός όλους αυτούς που κοντοστέκονται και περιμένουν. (…) Καθώς προσπαθούμε να θάψουμε το «παλιό» επιδεικνύοντας σεβασμό, πρέπει να δείξουμε τις αρετές και τη σημασία του «νέου», αποφεύγοντας όμως τις μιμήσεις.» (Seviyye Talip, σ. 40)

114 Τουρκισμός Η Χαλιντέ δηλώνει σε πολλά έργα της ότι οτιδήποτε τουρκικό είναι καλύτερο. Δεν της αρέσει όμως η υπερβολική προσκόλληση στις παλιές συνήθειες. Για παράδειγμα, κατηγορεί τη μητέρα της Ματζιντέ που δηλώνει με υπερηφάνεια ότι η κόρη της είναι μουσουλμάνα τουρκάλα και όχι ευρωπαία, και επομένως δεν μπορεί να εμφανίζεται μπροστά σε ξένους άνδρες, όπως θέλει ο σύζυγός της.

115 Sinekli Bakkal Στο έργο αυτό, η θεωρία του τουρκισμού επιβεβαιώνεται με την υπεροχή της τουρκικής μουσικής έναντι της δυτικής, και με την αποδοχή του μουσουλμανισμού εκ μέρους του Περεγκρίνι.

116 Πολιτική, ιστορικά στοιχεία Σε όλα της τα έργα υπάρχουν αναφορές σε ιστορικά στοιχεία, και απόψεις της για την πολιτική. Οι διωγμοί των Νεότουρκων, η καταπίεση του Αμπντουλχαμίτ, η φυλακίσεις και η παρακολουθήσεις των υπόπτων, οι καταδίκες σε εξορία των αντιφρονούντων, και βέβαια ο Πόλεμος για την Ανεξαρτησία της Τουρκίας με όλες του τις λεπτομέρει-ες.

117 Με τους γιους της

118 Υπήρξε η πρώτη απόφοιτη του Αμερικανικού Κολεγίου της Κων/πολης Η πρώτη φεμινίστρια της Τουρκίας με πραγματικό έργο Η πρώτη γυναίκα βαθμοφόρος στο Στρατό

119 Τα έργα της Διηγήματα: Harap Mâbedler (1911) Dağa Çıkan kurt(1922) Kubbede Kalan Hoş Sadâ (1974) İzmir’den Bursa’ya (1963,1970).

120 Mυθιστορήματα Heyula (1909-İ974) Raik’in Annesi (1909,1924) Seviyye Talib (1910) Handan (1912) Yeni Turan (1912) Son Eseri (1913,1909,1939) Mev’ut Hüküm (1917/1919) Ateşten Gömlek (1922,1923) Kalp Ağrısı (1924) Vurun Kahpeye (1923,1926) Zeyno’nun Οğlu (1927/1928) Sinekli Bakkal (1935,1936) Yolpalas Cinayeti (1936) Tatarcık(1938, 1939) Sonsuz Panayır (1946) Döner Ayna (1953) Akile Ηanım Sokağı (1958/1975) Kerim Usta’nın Oğlu (1958,1974) Sevda Sokağı Komedyası (1959/1971) Çare Saz (1961/1972) Hayat Parçaları (1963).

121 Θεατρικά έργα Kenan Çobanları (1918) Maske ve Ruh (1937).

122 Αναμνήσεις Mor Salkımlı Ev (1951,1955) (Αγγλική έκδοση: “Memoirs” 1926) Türk’ün Ateşle İmtihanı Στο περιοδικό Hayat 1962 (Αγγλική έκδοση: “The Turkish ordeal” 1928)

123 Άλλα έργα İngiliz Edebiyatı Tarihi (3 cilt, 1940-49) Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri (1954,1955) Δημοσιεύσεις σε εφημερίδες και περιοδικά, μελέτες και έρευνες

124 O kadın büyücü... Yusuf Akçura


Κατέβασμα ppt "ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΕΘΝΙΚΗ ΛΟΓΟΤΕΧΝΙΑ (1911-1923) Μάρω Μαυροπούλου Λέκτορας Τουρκικής Γλώσσας και Λογοτεχνίας Εθνικό και Καποδιστριακό Πανεπιστήμιο Αθηνών Τμήμα Τουρκικών."

Παρόμοιες παρουσιάσεις


Διαφημίσεις Google